4 Eylül 2016 Pazar

Çekiliş Sonucu

Herkese merhabalar
Değerli katılımlarınız için hepinize çok teşekkürler. Gecikme için gerçekten üzgünüm. Düğünler ve doğum günleri ile dolu bir hafta geçirdim. Ne diyelim yorgunluklar bile böyle olsun.








Kazanan Mevlüt Altıntop. İletişim bilgilerini bekliyorum.


22 Temmuz 2016 Cuma

Kitap Çekilişi Başlasın O Vakit :)

Herkese selamlar

Dedim ki biraz havamız değişsin, bir çekiliş yapayım. Buralardan beni tanıyan dostlar bilir, ciddi vakit sorunu yaşayan bir kişilik olarak katılım süresini de biraz uzun tutayım. 30 Ağustos Zafer Bayramı akşamı çekilişi yaparım.Yaparım dediysem kağıtlara yazıp Duru'nun ellerine teslim ederim. O şanslı kişiyi seçer. Kuşuna çekiliş yaptıran var, benim kızımın neyi eksik :)  Bence uygun, sizce de uygunsa başlayalım o vakit :) 





1. Kitap: GÖÇ
Yazar : Mevlüd SÜLEYMANLI
Tanıtım Bülteni : 

Bu roman Azerbaycan'da yaşanan içli, buruk, şiir yüklü bir destandır. Yaylaların sade, sevgi ve hareket dolu hayatında masallar düşlere, düşler gerçeklere karışır. Karakelle aşiretinin göçerleri tabiatın canlı olduğunu bilir ve öylece onunla bütünleşirler.İnsan yine ayni insan; hırslı, intikamcı, iyiliklerle ve kötülüklerle dolu. Ancak, bu romandaki zaman, mekân ve anlatım güzelliği kötülükleri bile kurala bağlıyor ve duygusal etkisini hafifletiyor; sevgi ve güzellik öne çıkıyor.Mevlüt Süleymanlı, yirminci asrın başlarındaki göçerlerin hikâyesini günümüzün bir Dede Korkut'u gibi anlatmış ve kutlamaya değer bir başarıya ulaşmıştır. Azerilerin san'at gücünü bir kere daha ortaya koyan bu romanı büyük bir zevkle okuyacaksınız.



2. Kitap : LANETLİ EV
Yazar : Ş. Serda KAYMAN
Tanıtım Bülteni : 

“Onlarla bir kez karşılaştınız mı bir daha kaçamazsınız !..”
“Her şeylerini kaybeden bir çift ve yeni bir başlangıç için yerleşmek zorunda kaldıkları bir köy evi; insan hayatı daha ne kadar dibe gidebilir ki…”
“Dayanamayacağım.” diye düşündü. “Ellerim tutundukları yeri bırakacak ve boşluğa düşeceğim.” Korku, susuzluğunu bastırmaya başlamıştı. Aptallığına kızıyordu. Tırmanmak onun neyineydi. Titreyerek başını gökyüzüne çevirdi. Dolunay şimdi tam tepesindeydi. Yapmak zorundaydı, tek yol yukarısıydı. Tüm gücüyle kendini yukarı itti. Sonunda en tepeye vardığında nefes nefese kalmıştı. Sürünerek kendini toprağın üstüne bıraktı. Her yer bembeyazdı. Önce yorgunluktan görüşünün bulandığını düşündü. Ama hayır, gerçekti. Dolunayın altında, fosforlu beyaz parıldayan bir çiçek denizinin karşısında duruyordu.



3. Kitap : BİZİM DİMİTRİ
Yazar : Harun ÇELİK
Tanıtım Bülteni : 

Bir ömür oldu Yunanistan’a geleli ama buraya alışamadım. Evlendim, ev bark edindim, çocuklarım oldu ama kendimi halen buraya ait hissedemiyorum. Bir gün olsun Prevezeliyim ya da Yunanistanlıyım demedim. Diyemedim çünkü ben İstanbulluyum, ben Anadoluluyum. Burası benim yaşadığım yer ama benim vatanım Türkiye’dir. Ben burada olsam da ruhum hep İstanbul’da” diyordu Dimitri Abi.



Ayrılma vakti geldiğinde Olga Ablanın benden bir ricası oldu: “Harun kardeşim. Sana bir şişe su versem. Samsun’a gittiğinde bir avuç toprak alsan, bir saksıya koysan ve bir çiçek diksen. Karadeniz’in toprağına diktiğin o çiçeği sana vereceğim su ile sulasan. Ve sonra, çiçeğe ve toprağa ‘Bu Olga’nın suyudur, Yunanistan’dan size gönderdi’ desen.” Olga abla bunları söylerken, çok duygulandı ve ağladı.




Bu üç güzel kitap bir şanslı kişiye gidecek. Kargo ücreti tabi ki benden. Takip edip kullanıcı isminizi ve kazanmanız durumunda ulaşabilmem için mail adresinizi yazmanız yeterli. Herkese açık facebook ve twitter paylaşımlarınızı link olarak yazarsanız her bir link için +1 isminiz yazılır. 

Ve güzel bir dilekle sonlandıralım. Güneşin doğuşunu, sadece o anın tadını çıkarmak için beklediğimiz gecelerimiz olsun...












6 Aralık 2015 Pazar

Semerkand'da Aşk



            Bir kış romanı ile merhaba,

        Aşk hikayeleri hep baharı veya yaz mevsimini hak eder diye düşünenler için yasak aşk hikayeleri genellikle kışın keyifli olur, bilginize :) En büyük sebep kapalı mekanlar, az tanık ama çok paylaşım diyebiliriz. İstisnalar tabi ki kaideyi bozmaz ama kural kuraldır. Neyse kitabımıza dönelim.
        Müvekkili tarafından büyük bir iftiraya maruz kalan, baroya ve savcılığa şikayet edilen bir avukatın aşk,sevgi, sadakat, güven kavramlarını sorgulamanızı sağlayacak hikayesi. Hem evliliği hem işi sorunlar yumağında iken biraz nefes almak için (belki başka planları vardır :) ) en yakın arkadaşıyla çıktığı tatilde Leyla ile tanışması, yaptıkları geziler Halil'in kendi hayatını sorgulamasını anlatıyor. Kitap konunun geçtiği mekan ve şehirlerin zengin tasvirleri ile aynı zamanda bir gezi kitabı olmuş.Yazım dili akıcı ama sonunu büyük bir heyecanla beklemiyorsunuz.Günlük hayatın koşuşturmasından yorulanlar için kahve yanında eşlik edecek keyifli bir kitap.


.

     Eleştiri gibi algılansın istemem ama beni biraz rahatsız eden bir konu var. Aldatılan kadının haksız olduğunu anlatabilmek için erkek karakteri mağdur gösterme çabası.Kadını kişiliksizleştirmek için abartı bir soğuk kadın tasviri. Feminist duygularımı kabartıp erkek karakterden soğumama sebep oldu. Yapmayın sayın yazarlar lütfen :) 
      Kapak tasarımını beğendim. İlk baskı başka bir kapak tasarımıyla çıkmış. Yayın evi değişikliği de sebep olmuş olabilir. Ama 2. kapak daha farklı ve otantik olmuş bence.

Nereden alalım der iseniz,

D&R için buradan 
KİTAP YURDU için buradan 
OKUOKU için buradan  


 (Tanıtım Bülteninden)

'Karakum çölünün sert rüzgarları her kum tanesini bir kırbaç gibi yüzüne vuruyordu kervandaki yolcuların. Her biri deri kayışlarla birbirine bağlı otuz üç hecin devesinin çektiği kervan fırtına kopmadan limana varmaya çalışan bir gemi misali yol alırken o günden bugüne kulağımda bir tek rüzgarın sesi var. Dost mu düşman mı belli olmayan ürperten bir ses... Dünya var olduğundan beri değişmeyen bir ses...'

'Haksızlığın üzerinden bin yıl bile geçse adalet yerini bulacak, adaleti Tanrı sağlayacak.'

Atalarınızdan kalan mirasın sadece maddi değerlerle ölçülebilecek şeyler olduğunu mu sanıyorsunuz? Saçınızın şeklinden gözünüzün rengine, müzmin hastalıklarınızdan karakterinize kadar onların mirasını devralıyorsunuz. Hatta onların kavgalarını, hesaplaşmalarını, unutamadıkları acılarını genler yoluyla siz taşıyorsunuz.

Günümüzden sekiz yüzyıl önce bir ihanetle Semerkant'tan Batı'ya doğru kaçış, kuşaklar sonra tersine bir göçe dönüyor. Buhranlı günlerde gerçeklerden kaçmak için çıkılan bir yolculuk, asıl gerçeğin kaçtığın değil varmak için koştuğun şey olduğunu öğretiyor. Kapıların kapıları açmasıyla Batum'dan Odessa'ya, Hiva'dan Buhara'ya uzanan yolculukta İlahi adalet kuşaklar sonra ihanet edilen yerde tecelli ediyor.



O zaman Tuğçe diyor ki :  bol bol kitaplı, müzikli, sinemalı, çaylı, kahveli, çikolatalı pek keyifli günler canlar ... :)