6 Aralık 2015 Pazar

Semerkand'da Aşk



            Bir kış romanı ile merhaba,

        Aşk hikayeleri hep baharı veya yaz mevsimini hak eder diye düşünenler için yasak aşk hikayeleri genellikle kışın keyifli olur, bilginize :) En büyük sebep kapalı mekanlar, az tanık ama çok paylaşım diyebiliriz. İstisnalar tabi ki kaideyi bozmaz ama kural kuraldır. Neyse kitabımıza dönelim.
        Müvekkili tarafından büyük bir iftiraya maruz kalan, baroya ve savcılığa şikayet edilen bir avukatın aşk,sevgi, sadakat, güven kavramlarını sorgulamanızı sağlayacak hikayesi. Hem evliliği hem işi sorunlar yumağında iken biraz nefes almak için (belki başka planları vardır :) ) en yakın arkadaşıyla çıktığı tatilde Leyla ile tanışması, yaptıkları geziler Halil'in kendi hayatını sorgulamasını anlatıyor. Kitap konunun geçtiği mekan ve şehirlerin zengin tasvirleri ile aynı zamanda bir gezi kitabı olmuş.Yazım dili akıcı ama sonunu büyük bir heyecanla beklemiyorsunuz.Günlük hayatın koşuşturmasından yorulanlar için kahve yanında eşlik edecek keyifli bir kitap.


.

     Eleştiri gibi algılansın istemem ama beni biraz rahatsız eden bir konu var. Aldatılan kadının haksız olduğunu anlatabilmek için erkek karakteri mağdur gösterme çabası.Kadını kişiliksizleştirmek için abartı bir soğuk kadın tasviri. Feminist duygularımı kabartıp erkek karakterden soğumama sebep oldu. Yapmayın sayın yazarlar lütfen :) 
      Kapak tasarımını beğendim. İlk baskı başka bir kapak tasarımıyla çıkmış. Yayın evi değişikliği de sebep olmuş olabilir. Ama 2. kapak daha farklı ve otantik olmuş bence.

Nereden alalım der iseniz,

D&R için buradan 
KİTAP YURDU için buradan 
OKUOKU için buradan  


 (Tanıtım Bülteninden)

'Karakum çölünün sert rüzgarları her kum tanesini bir kırbaç gibi yüzüne vuruyordu kervandaki yolcuların. Her biri deri kayışlarla birbirine bağlı otuz üç hecin devesinin çektiği kervan fırtına kopmadan limana varmaya çalışan bir gemi misali yol alırken o günden bugüne kulağımda bir tek rüzgarın sesi var. Dost mu düşman mı belli olmayan ürperten bir ses... Dünya var olduğundan beri değişmeyen bir ses...'

'Haksızlığın üzerinden bin yıl bile geçse adalet yerini bulacak, adaleti Tanrı sağlayacak.'

Atalarınızdan kalan mirasın sadece maddi değerlerle ölçülebilecek şeyler olduğunu mu sanıyorsunuz? Saçınızın şeklinden gözünüzün rengine, müzmin hastalıklarınızdan karakterinize kadar onların mirasını devralıyorsunuz. Hatta onların kavgalarını, hesaplaşmalarını, unutamadıkları acılarını genler yoluyla siz taşıyorsunuz.

Günümüzden sekiz yüzyıl önce bir ihanetle Semerkant'tan Batı'ya doğru kaçış, kuşaklar sonra tersine bir göçe dönüyor. Buhranlı günlerde gerçeklerden kaçmak için çıkılan bir yolculuk, asıl gerçeğin kaçtığın değil varmak için koştuğun şey olduğunu öğretiyor. Kapıların kapıları açmasıyla Batum'dan Odessa'ya, Hiva'dan Buhara'ya uzanan yolculukta İlahi adalet kuşaklar sonra ihanet edilen yerde tecelli ediyor.



O zaman Tuğçe diyor ki :  bol bol kitaplı, müzikli, sinemalı, çaylı, kahveli, çikolatalı pek keyifli günler canlar ... :)